4.2.15
Müslümanlık nerede, bizden geçmiş insanlık bile...
MÜSLÜMANLIK NEREDE , BİZDEN GEÇMİŞ İNSANLIK BİLE…
Türkçe sözlüklerde “ Dinine kuvvetle bağlı olup, dinin emir ve yasaklarına titizlikle uyan kimse, mütedeyyin.” şeklinde tanımlanan “Dindar” sözcüğü, çok eski devirlerden günümüze dek farklı yorumlanmıştır.
Günümüzde sözleri,kılık kıyafetleri ve davranışlarıyla çevrelerinde dindar ve inançlı olduğu imajını yaratan bazı iki yüzlü insanların, İslâmiyet’e, Allah’a, Peygambere, Kur’an-ı Kerim’e yürekten inanan pek çok Müslümanın saf ve temiz duygularını sömürdüklerini , onları kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirdiklerini görmekteyiz. Gerçi, geçmişten günümüze her dönemde saf ve masum insanlar, dindarlıkla ilgisi olmayan birtakım çıkarcı insanlar tarafından sömürülmüşlerdir. Fakat son dönemlerde bu durum o kadar sıklıkla yaşanmaktadır ki, artık kimin gerçek anlamda dindar, kimin dinî değerleri kullanarak kişisel çıkar elde etmeye çalışan kişi olduğu konusunda insanın kafası karışmakta. İşin en ürkütücü yanı da dindarlık algısının halkın nazarında değer yitirmesi. Günümüzde bazıları kendilerini Allah’ın en sevgili kulu olarak görüp çevrelerine kendilerini böyle lanse ediyorlar. Çevresinde dindar ve inançlı olduğu imajını yaratarak belli makamlara gelmiş, mal ve para sahibi olmuş bu gibi insanların içinde bulundukları ruh hali çok dikkat çekicidir. Bu insanların gözlerini makam, mevki, maddi menfaat hırsı bürümüş, kendilerini âdeta halkın üzerinde olağanüstü bir varlık olarak görmekteler. Kendilerine rakip olarak gördükleri insanları aşağılamayı, onlara kin besleyerek nefret söylemleriyle saldırmaları gerçek dindarlıkla bağdaşmaz. Gerçek dindarlık, öncelikle kendimize,tüm insanlara ve kainattaki tüm yaratıklara karşı dürüst ve hoşgörülü olmaktır. Dindar olan, Allah’a ve onun emirlerine gönülden itaat eden kişi alçakgönüllü olur. Kimseyi hor görmez, aşağılamaz. Kendini her şeyden üstün, erişilmez bir varlık olarak görmez. Yine şeklen Müslüman görünen, Allah’ın adını dilinden düşürmeyen bazı yalaka insanlar da kişisel çıkar ve beklentileri ile bu gibi kişilerin elini eteğini öpmekte, ikiyüzlülük simgesi olmaktadırlar.
Son günlerde televizyon ekranlarında , kendilerini Müslüman olarak tanıtan bir terör örgütünün İslam coğrafyasında yaptığı insanlık dışı katliamları, tecavüzleri dehşetle izlemekteyiz. Elindeki silahla Allah’ın verdiği canı insafsızca alırken bile “Allahü Ekber” diyecek kadar insanlıktan, Müslümanlıktan nasibini almamış bu yaratıkların din ile dindarlıkla ne gibi bağlantıları olabilir? Nitekim, Kur’an-ı Kerim’in Bakara suresinde bu gibi kişiler hakkında : “İnsanlardan öyleleri vardır ki, Biz Allah’a ve ahiret gününe iman ettik, derler; oysa inanmış değillerdir.(sözde) Allah’ı ve iman edenleri aldatırlar. Oysa onlar yalnızca kendilerini aldatıyorlar ve şuurunda değiller. Kalplerinde hastalık vardır. Allah da hastalıklarını arttırmıştır. Yalan söylemekte olduklarından dolayı onlar için acı bir azap vardır.” denmektedir. Bu kişiler gerçekten Allah’a iman etmiş olsalar, kendilerini sorgular ve böyle davranışlara yönelmezler.
Toplumumuzda, dindar insanların daha güzel ahlaklı, daha dürüst ve güvenilir olduklarına, namazında niyazında olanların da Allah’tan korkarak haksızlık ve yolsuzluklardan uzak durduklarına inanılırdı. Ancak, dindarların toplumdaki bu algısı giderek değişmekte ve dindarlık, dinî ve manevî değerlerin kişisel çıkarlar uğruna bir araç olarak kullanıldığı konuma indirgenmektedir. Birileri, seçim meydanlarında dindarlık kisvesine bürünüp din, iman, Allah diyerek saf ve inançlı insanları aldatıp oy topluyorlar.
Bir insanın ağzından her fırsatta Allah, Peygamber, Kur’an gibi sözlerin dökülmesi, giydiği İslami kıyafetler, başörtüsü, sakalı onun gerçek bir dindar olduğunun göstergesi olamaz. Ben, bugüne dek İslami değerlere, Allah’a, Kur’an-ı Kerim’e inanmış, bilinçli bir şekilde inceleyip, güzelliklerini keşfetmiş birçok insan tanıdım. Tüm canlılara karşı çok hoşgörülü ve sevgi dolu, alçak gönüllü olan bu kişiler, hiçbir zaman dini değerlerini ön plana çıkarmamış, kendilerini aşırı dindar olarak göstermeye çalışmamış, büyük bir tevazu ile çevresindekileri sevgi çemberine dahil etmişlerdir. Onları yakından tanıdıkça , bu hasletleri görüp onlara daha çok bağlanıyor ve hayranlık duyuyor insan.
Tanzimat döneminin ünlü sanatçısı Ziya Paşa, bir şiirinde ” Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.” diyerek, kişinin sözlerinin değil, yaptığı işlerin önemli olduğunu vurgulamakta. Gerçekten biz de bir kişi hakkında hüküm verirken, onun sözlerini ve dış görünüşünü değil, yaptıklarını dikkate almalıyız. Bazı dini figürleri kullanarak kendilerini dindar olarak tanıtan ve insanların manevi duygularını sömüren kişileri tanıyıp onlardan uzak durmalıyız. Peygamberimiz Hazreti Muhammed’in belirttiği üzere “Dilinden ve elinden Müslümanların emniyette olduğu kimse” olmaya çalışmalıyız.
Aziz Birinci
Şubat 2015
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder