KEL ALÂKA ?
Son zamanlarda ben mi çok asabi ve hassas bir insan oldum, yoksa birbirinden ilginç ve ürkütücü olaylar mı peş peşe geliyor, anlamakta zorlanıyorum. Bu yazımı okuyunca bana hak mı vereceksiniz, yoksa beni eleştirecek misiniz, bilmiyorum.
“Okul Sütü Programı” nı tanıtmak amacıyla Edirne valisi Dursun Ali Şahin, Şükrü Paşa İlkokulu’nu ziyaret ediyor. Yanındaki heyetle birinci sınıf öğrencilerinin bulunduğu sınıfa giren Vali Bey, bazı öğrencilerin ayağa kalkmaması üzerine otoriter bir sesle “ Haydi bakalım ayağa kalkalım!” diyerek onları uyarıyor ve “ Bir büyük geldiğinde veya anne babanız eve girdiğinde hemen ayağa kalkıp hatırını sormak gerekir.” nasihatinde bulunuyor. Bu arada yanındakilerden biri ön sırada oturmakta olan bir öğrenciyi kolundan tutup ayağa kaldırıyor. Çocuk, ne olduğunu kavrayamadığı için korkulu gözlerle çevresine bakıyor. Vali, öğrencilere uzun uzun sütün yararlarını açıkladıktan sonra tahtaya Osmanlıca “ Bugünkü programımız sağlık için süt. Dursun Ali Şahin” yazıyor.
Görüntüleri izlerken bir tuhaf oldum. Gülsem mi, ağlasam mı, diye düşündüm. Bir an için çocukluk günlerime, Karabük Demir-Çelik Ortaokulu’na döndüm. Bir gün çok hasta olduğum halde okula gitmiştim. En ön sırada oturuyordum. Teneffüse çıkmamış, başımı ellerimin arasına alıp masaya dayamıştım. Bu sırada ders zilinin çalıp öğretmenin sınıfa girdiğini fark etmemişim. İri yarı, güçlü kuvvetli erkek öğretmen, benim ayağa kalkmadığımı görüp “ Ben sınıfa girince sen nasıl ayağa kalkmazsın?” diyerek iki yanağıma okkalı birer tokat atmıştı. O anda içimde bir şeylerin koptuğunu hissettim ve o anı hayatım boyunca hiç unutmadım. Bu nasıl bir disiplin anlayışıydı? Öğrencilerine anne- baba şefkati ile yaklaşması gereken bir eğitimcinin bu davranışı benim ruhumda çok büyük yaralar açmıştı.
Bu valinin girdiği sınıftaki öğrenciler henüz 5-6 yaşlarında minik yavrucaklar. Öğretmenlerin şefkatli kollarında eğitilmek üzere okula gönderilmişler. Bu çocuklar henüz büyükleri ayağa kalkarak karşılamanın bir saygı göstergesi olduğunu kavrayamayacak kadar küçükler. Birtakım disiplin
kurallarını onlara dayatarak, zorla öğretemezsiniz.
Bizim kültürümüzde büyükleri, misafirleri ayakta karşılamak ve uğurlamak bir saygı göstergesidir. Ancak, özellikle son dönemlerde artık çocuklar ve gençlerin bu ve benzeri adab-ı muaşeret kurallarına pek aldırmadıkları görülmekte. Bazen dar bir sokakta yürürken,ben kenara çekilerek karşıdan gelen gençlere yer vermek zorunda kalıyorum. Ailede eşlerin bile birbirlerine karşı çok incitici sözler söylediklerini, sert ve kırıcı davrandıklarını biliyoruz. Evde her türlü kaba davranışı sergileyen, eşine şiddet uygulayan, hakaret eden bir büyüğün, çocuklarından saygı ve sevgi beklemesi ne ölçüde inandırıcı olur.
Vali Bey’in tahtaya Osmanlıca yazı yazmasına gelince, doğrusu bunun nedenini anlayabilmiş değilim. Acaba ne amaçla öğrencilerin hiç tanımadıkları, bilmedikleri harflerle bir şeyler yazma ihtiyacı hissetti? Kimlere hangi mesajları iletmek istedi?
Bir an için düşündüm. Ben de Osmanlıca’yı gayet iyi biliyorum. Üniversitedeki Fransız öğrencilerime Türk Dili dersi verirken tahtaya Osmanlıca bazı cümleler yazsam acaba ne yaparlar Yazdıklarıma Fransız kalıp “ Kel alâka?" diye mi düşünürler?
Özellikle belli bir eğitim almış, hatırı sayılır yüksek makamlara erişmiş kişiler, toplum içindeki söz ve davranışlarına çok dikkat etmeli ve özen göstermelidirler. Aksi takdirde acınacak durumlara düşerler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder