ARKADAŞIM
EŞŞEK….
Son
günlerde atasözlerimizle ilgili bir araştırma yaparken dikkatimi çeken bir konuyu sizlerle paylaşmak
istedim. Geçmiş çağlardan günümüze Türklerin yaşamında hayvanların önemli
ölçüde yer aldığını görmekteyiz. Destanlarda, hikâye ve masallarda, atasözleri
ve deyimlerimizde hayvanlar, ya kutsal
varlık ya da sembol olarak yer
almakta. Bunlardan bazılarını şöyle örnekleyebiliriz: Aslan; mitolojide yiğitliğin, güç ve kudretin simgesi;
kurt ise korkusuzluğun, cesaretin
simgesi. Ergenekon destanında Türk toplumuna yol gösteren, onun özgür bir ulus
olmasını sağlayan mitolojik bir kahraman olan kurt, Türk’ün yaşam ve savaş
gücünü temsil eder. Kartal da özgürlüğün ve gücün yanı sıra adaletin sembolü
ilahi bir varlık olarak kabul edilen ve her zaman hayranlık duyulan bir
hayvandır. Örnekleri çoğaltmak mümkün; ancak burada bir hususa dikkat çekmek
istiyorum. Yukarıda zikrettiğimiz hayvanlar ve benzerleri hep yüceltilip
kutsallaştırılmakta, onlara benzetilmek insanlar için bir onur ve iftihar
vesilesi olmakta. “ Aslan gibi..” , “ Aslan yürekli” , “ Aslan sütü emmiş” , “ Aslan
kesilmek” gibi örnekler bu hayvana toplumumuzda ne denli değer verildiğinin
göstergesi.
Latince
adı equus asinus olan ve Türkçede merkep de denen eşek, atgiller familyasından tek
parmaklı bir hayvandır. Asırlar öncesinden günümüze dek insanlara binek hayvanı
ve yük taşıma aracı olarak hizmet veren eşeğin, Türk insanının ve köylüsünün
yaşamında da önemli bir yeri vardır. Bir tutam ot
karşılığında en ağır yüklerin taşıtıldığı, en zor işlerin yaptırıldığı eşek,
bizim kültürümüzde çok önemli bir yer işgal eder. Eşekle ilgili pek çok atasözü
ve deyimimiz var; fakat bunların çoğunluğu hakaret, aşağılama amacıyla
oluşturulmuş. Bunlardan bazıları şunlar: “ Eşek hoşaftan ne anlar?” , “Tahsil
cehaleti alır, eşeklik bâki kalır.” , “Eşeğe söz, kokmuşa tuz hayretmez.” ,
“Eşeği saldım çayıra, Mevlâm kayıra.” , “Eşeği bağlasan durmaz.” “Bir daha yaparsam eşeğim.” , “Adam ol
baban gibi, eşek olma!” , “Attan inip eşeğe binmek.” , “Eşek olsa anlar.” ,
“Eşeğin kulağına su kaçırmak.” , “ Eşek yerine koymak.” , “ Sen eşek olursan,
semer vuracak çok olur.” , “ Eşek mi anırıyor? ”….. Örnekleri çoğaltmak mümkün.
Sanırım yukarıda verdiğim örneklerde bir husus dikkatinizi çekmiştir. Eşek,
geçmişten günümüze insanlar arasında hep küçük görülmüş, aşağılanmış, hakaret
aracı olarak görülmüş. Öteden beri halkımız bazı hayvanları yüceltip göklere
çıkarırken, eşeklere karşı bir nefret söylemi geliştirmiş. Birisine “ Aslan
gibi adam!” dediğinizde o kişi bu
söz karşısında gurur duyup kabına sığamaz, çok mutlu olur. Sakın ha “ Eşek gibi
adam!” sözü sakın ağzınızdan çıkmasın. Karşınızdaki kişi bu sözü hakaret olarak
kabul edip size her türlü kötülüğü yapabilir. Ben bu görüşe katılmıyorum. Eşek
örneği, aşağılama, hor görme amacıyla değil, iltifat ve yüceltme amacıyla
kullanılmalı, diye düşünüyorum. Eşek, insanlar için çalışsın, çabalasın,
yüklerini taşısın, su değirmenlerinden su çıkartsın, karşılığında
ödüllendirilmek yerine dayaklarını yesin, çoğu kez bir tutam ot bile çok
görülsün, aşağılansın. Haktan reva mı bu?
Peki ya aslan, kaplan ne yapmış insanlar için? Dağlarda başıboş
dolaşmış, kendinden güçsüzlere saldırıp parçalayarak yemiş. Sonra da çalımından
geçilmemiş. Onun şöhreti, yüceliği nereden geliyor? Zayıfları, güçsüzleri
parçalayıp yok edişinden mi? Gücünü, zayıfları, güçsüzleri yaşatmak yerine
onları sindirip yok etmek amacıyla kullanan bu hayvan, nasıl oluyor da bu denli
üstün görülüyor? Bu nasıl bir değer yargısı? Bir türlü aklım, havsalam almıyor.
Eşekler, attan önce insanoğlunun hizmetinde kullanılan,
yük taşımaya çok elverişli, sabırlı, kanaatkâr ve tahammüllü hayvanlar olarak
tanınır. Zorla veya korkutarak bir
iş yaptırmaya kalkıldığında eşek, kendini koruma dürtüsü ile bu işi yapmamak
için direnir. Bu onun en doğal hakkıdır. Bu tepki insanoğlunun işine gelmediği
için “Eşek inadı” sözü ortaya atılmıştır. Bu denli sabırlı bir yaratığa hiçbir
itiraz hakkı tanımayıp onu inatçılıkla suçlamak insanlığa sığmaz. İnatçılık
konusunda hiçbir canlı insanlarla yarışamaz. Özellikle bunun somut örnekleri
bazı politikacılardır.
“Eşek şakası” sözünün de nereden kaynaklandığını anlamış
değilim. Bazı densiz insanların birbirlerine yaptıkları kaba, çirkin, incitici
şaka ve esprilere niçin bu ad verilmiş? Bugüne dek şaka yapan hiçbir eşek
görülmemiştir. Bütün ömrünü ağır yükler altında ciddi biçimde çalışarak geçiren
zavallı eşeğin şaka yapmaya zamanı mı vardır? Zavallı hayvanın sırtına
yükledikleri yetmiyormuş gibi insanların
yaptıkları şakaların da ona mal edilmesi bu ciddi yaratıklara yapılan büyük
haksızlık değil midir?
Yapılan araştırmalar sonunda eşeklerin
oldukça zeki, dikkatli , arkadaş canlısı ve öğrenmeye meraklı olduğu
anlaşılmış. Eşek, bir gittiği yolu asla unutmaz. Giderken yolda bir çukura
bassa, bir sonraki gidişinde asla bu çukura bir daha düşmez, yolunu değiştirir.
Bu yüzden deve katarlarının önüne rehber olarak eşekler konur. Bu da onun ne
kadar güçlü hafızası olduğunu gösterir.
Eserlerinde hak, adalet, doğruluk
temalarını yenilikçi bir anlayışla işleyen Tanzimat sanatçımız Ziya Paşa’nın
pek çok dizesi özlü söz olarak günümüze kadar gelmiştir. Bu yazımı kaleme
alırken kızımın gönderdiği bir maildeki Ziya Paşa’nın beyitlerini tekrar
okurken dikkatimi çekti. Ziya Paşa
da toplumdaki genel kanaatten etkilenmiş olmalı ki, “ Bed asla necâbet mi verir
hiç üniforma ; Zerdûz palan ursan eşek yine eşektir.” (Aslı kötü kişilere
üniforma, süslü ve gösterişli kıyafetler soyluluk vermez; eşeğe altın işlemeli
semer de vursanız eşek yine
eşektir.) dizelerinde aslı kötü, seviyesiz, cahil insanlara örnek verirken
eşeği kullanmış. Bu örnek de bende eşeğe yapılmış bir haksızlık izlenimi uyandırdı. Ziya Paşa belki de
eşeğin dış görünüşünden etkilenip onu örnek göstermiş olabilir; ancak
dünyamızda dış görünüşü itibariyle hiç de göze hoş gelmeyen bazı hayvanların da
övülüp yüceltildiğini görmekteyiz. Fil, leylek, saksağan, bazı kedi cinsleri ve
bazı balık türleri bunlara örnek verilebilir. Halbuki eşeğe dikkatle
baktığınızda iri ve parlak çok güzel gözleri olduğunu görürsünüz.Bu yüzden
yurdumuzun bazı yörelerinde aşıklar,sevgililerini “Eşek gözlüm” sözleriyle
yüceltirlermiş. Şayet eşeğin sesi bazılarına hoş gelmiyorsa bu da onu
aşağılamamız, adını kötüye çıkarmamız için geçerli bir neden değil. Aslanın
kükremesi çok mu güzel, insana ürperti veriyor. Bazı hayvanların korkunç
sesleri yanında eşeğin çift notalı anırması insana melodi gibi gelmeli. Ayrıca
eşek, dört ayağıyla yere sağlam basarak dengeli yürür. Biz insanlar gibi sık
sık dengesini kaybedip düşmez.
Eşek, iş konusunda çok sabırlıdır.
Üzerine ne kadar yük yüklerseniz yükleyin sesini çıkarmaz. Karnı aç mı, yorgun
mu hiç düşünmeden onu yola sürün; o yükünü taşımaya devam eder. Aslında ben
eşeklerle, gece gündüz demeden çok zor şartlarda evinin geçimini sağlamak,
evine ekmek götürmek için alın teri döken emekçiler arasında benzerlik ve bağ
olduğuna inanıyorum. İnsanın alın terine, emeğine saygı duymayanlar, kendi
çıkarları için bu insanları acımasızca çalıştırır ve onları her zaman hor görüp
aşağılarlar. Eşek gibi
çalışan bu emekçilerin de onurlu
bir biçimde, insanca bir yaşam sürmeleri en doğal hakları değil midir?
Öteden beri toplumumuzda
beden gücü ile canla başla çalışan emekçiler küçük görülmüş, sen hamalsın, sen
amelesin, sen kapıcısın, sen köylüsün denerek aşağılanmış. İnsanlara hizmet
için alın teri döken, namusuyla çalışan kişiler, insanları sömürerek, yalan
dolanla kendilerine ve ailelerine haksız kazanç sağlayarak lüks bir yaşam süren
varlıklı kişilerden daha değerli ve saygın olmalı.
Eşeklere rüşvet
vererek hiçbir iş yaptıramazsınız. Çünkü eşekler dürüsttür, rüşvetten anlamaz.
Bugüne dek eşeklerin savaş çıkarıp en modern silahlarla genç-yaşlı,
kadın-erkek, çoluk çocuk demeden ölümlere neden oldukları hiç görülmemiştir.
Hiçbir eşek, eşine şiddet uygulamaz, aksine ona sevgiyle yaklaşır. Eşekler
çıkarları için takiye[1] yaparak karşısındakini
aldatmaz, dış görünüşü ile içi aynıdır. Şöyle çevremize baktığımızda dünyada
yaşanan tüm kötülüklerin temelinde insanlar olduğunu görebiliriz. Pasteur’un şu
sözü ne kadar anlamlı: “İnsanları tanıdıkça köpeğimi daha çok seviyorum.”
Doğayı ve tüm
canlıları çok seven ve şarkılarında bu sevgisini dile getiren rahmetli Barış
Manço’nun “Arkadaşım Eşşek” şarkısı bizi çocukluk anılarımıza götürüyor ve
duygulandırıyor. Yaban tayları, çilli horoz, kediler, sarıkız, minik buzağı,
kuzular, oğlaklar ve daha niceleri belleğimizde canlanıyor. Gerçekten eşeklere
sevgiyle yaklaşıp onun alnını, yelesini veya sırtını okşadığınızda çok mutlu
olur ve tatlı bakışlarla size adeta gülümser. Ben bu duyguları Silivri’nin
Seymen köyünde bir çiftçinin eşeğini severken bizzat yaşadım.
Ben inanıyorum ki insanlar, emeğe
ve emekçilerin haklarına gereken saygıyı gösterip hiçbir ayrım gözetmeksizin
tüm canlılara sevgi ve saygıyla
yaklaştıkları takdirde dünya daha yaşanabilir hale gelecektir.
Bu vesileyle buradan tüm alın
teri dökenlere ve eşeklere selam gönderiyorum.
Dr. Aziz BİRİNCİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder