1.3.14

Arkadaşım Eşek

ARKADAŞIM EŞŞEK….
           Son günlerde atasözlerimizle ilgili bir araştırma  yaparken dikkatimi çeken bir konuyu sizlerle paylaşmak istedim. Geçmiş çağlardan günümüze Türklerin yaşamında hayvanların önemli ölçüde yer aldığını görmekteyiz. Destanlarda, hikâye ve masallarda, atasözleri ve deyimlerimizde  hayvanlar, ya kutsal varlık  ya da sembol olarak yer almakta. Bunlardan bazılarını şöyle örnekleyebiliriz: Aslan; mitolojide  yiğitliğin, güç ve kudretin simgesi; kurt ise  korkusuzluğun, cesaretin simgesi. Ergenekon destanında Türk toplumuna yol gösteren, onun özgür bir ulus olmasını sağlayan mitolojik bir kahraman olan kurt, Türk’ün yaşam ve savaş gücünü temsil eder. Kartal da özgürlüğün ve gücün yanı sıra adaletin sembolü ilahi bir varlık olarak kabul edilen ve her zaman hayranlık duyulan bir hayvandır. Örnekleri çoğaltmak mümkün; ancak burada bir hususa dikkat çekmek istiyorum. Yukarıda zikrettiğimiz hayvanlar ve benzerleri hep yüceltilip kutsallaştırılmakta, onlara benzetilmek insanlar için bir onur ve iftihar vesilesi olmakta. “ Aslan gibi..” , “ Aslan yürekli” , “ Aslan sütü emmiş” , “ Aslan kesilmek” gibi örnekler bu hayvana toplumumuzda ne denli değer verildiğinin göstergesi.

             Latince adı equus asinus olan ve Türkçede merkep de denen eşek, atgiller familyasından tek parmaklı bir hayvandır. Asırlar öncesinden günümüze dek insanlara binek hayvanı ve yük taşıma aracı olarak hizmet veren eşeğin, Türk insanının ve köylüsünün yaşamında da önemli bir yeri vardır.   Bir tutam ot karşılığında en ağır yüklerin taşıtıldığı, en zor işlerin yaptırıldığı eşek, bizim kültürümüzde çok önemli bir yer işgal eder. Eşekle ilgili pek çok atasözü ve deyimimiz var; fakat bunların çoğunluğu hakaret, aşağılama amacıyla oluşturulmuş. Bunlardan bazıları şunlar: “ Eşek hoşaftan ne anlar?” , “Tahsil cehaleti alır, eşeklik bâki kalır.” , “Eşeğe söz, kokmuşa tuz hayretmez.” , “Eşeği saldım çayıra, Mevlâm kayıra.” , “Eşeği bağlasan durmaz.”  “Bir daha yaparsam eşeğim.” , “Adam ol baban gibi, eşek olma!” , “Attan inip eşeğe binmek.” , “Eşek olsa anlar.” , “Eşeğin kulağına su kaçırmak.” , “ Eşek yerine koymak.” , “ Sen eşek olursan, semer vuracak çok olur.” , “ Eşek mi anırıyor? ”….. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Sanırım yukarıda verdiğim örneklerde bir husus dikkatinizi çekmiştir. Eşek, geçmişten günümüze insanlar arasında hep küçük görülmüş, aşağılanmış, hakaret aracı olarak görülmüş. Öteden beri halkımız bazı hayvanları yüceltip göklere çıkarırken, eşeklere karşı bir nefret söylemi geliştirmiş. Birisine “ Aslan gibi adam!” dediğinizde  o kişi bu söz karşısında gurur duyup kabına sığamaz, çok mutlu olur. Sakın ha “ Eşek gibi adam!” sözü sakın ağzınızdan çıkmasın. Karşınızdaki kişi bu sözü hakaret olarak kabul edip size her türlü kötülüğü yapabilir. Ben bu görüşe katılmıyorum. Eşek örneği, aşağılama, hor görme amacıyla değil, iltifat ve yüceltme amacıyla kullanılmalı, diye düşünüyorum. Eşek, insanlar için çalışsın, çabalasın, yüklerini taşısın, su değirmenlerinden su çıkartsın, karşılığında ödüllendirilmek yerine dayaklarını yesin, çoğu kez bir tutam ot bile çok görülsün, aşağılansın. Haktan reva mı bu?  Peki ya aslan, kaplan ne yapmış insanlar için? Dağlarda başıboş dolaşmış, kendinden güçsüzlere saldırıp parçalayarak yemiş. Sonra da çalımından geçilmemiş. Onun şöhreti, yüceliği nereden geliyor? Zayıfları, güçsüzleri parçalayıp yok edişinden mi? Gücünü, zayıfları, güçsüzleri yaşatmak yerine onları sindirip yok etmek amacıyla kullanan bu hayvan, nasıl oluyor da bu denli üstün görülüyor? Bu nasıl bir değer yargısı? Bir türlü aklım, havsalam almıyor.

           Eşekler, attan önce insanoğlunun hizmetinde kullanılan, yük taşımaya çok elverişli, sabırlı, kanaatkâr ve tahammüllü hayvanlar olarak tanınır.  Zorla veya korkutarak bir iş yaptırmaya kalkıldığında eşek, kendini koruma dürtüsü ile bu işi yapmamak için direnir. Bu onun en doğal hakkıdır. Bu tepki insanoğlunun işine gelmediği için “Eşek inadı” sözü ortaya atılmıştır. Bu denli sabırlı bir yaratığa hiçbir itiraz hakkı tanımayıp onu inatçılıkla suçlamak insanlığa sığmaz. İnatçılık konusunda hiçbir canlı insanlarla yarışamaz. Özellikle bunun somut örnekleri bazı politikacılardır.

            “Eşek şakası” sözünün de nereden kaynaklandığını anlamış değilim. Bazı densiz insanların birbirlerine yaptıkları kaba, çirkin, incitici şaka ve esprilere niçin bu ad verilmiş? Bugüne dek şaka yapan hiçbir eşek görülmemiştir. Bütün ömrünü ağır yükler altında ciddi biçimde çalışarak geçiren zavallı eşeğin şaka yapmaya zamanı mı vardır? Zavallı hayvanın sırtına yükledikleri yetmiyormuş gibi  insanların yaptıkları şakaların da ona mal edilmesi bu ciddi yaratıklara yapılan büyük haksızlık değil midir?


  Yapılan araştırmalar sonunda eşeklerin oldukça zeki, dikkatli , arkadaş canlısı ve öğrenmeye meraklı olduğu anlaşılmış. Eşek, bir gittiği yolu asla unutmaz. Giderken yolda bir çukura bassa, bir sonraki gidişinde asla bu çukura bir daha düşmez, yolunu değiştirir. Bu yüzden deve katarlarının önüne rehber olarak eşekler konur. Bu da onun ne kadar güçlü hafızası olduğunu gösterir.

   Eserlerinde hak, adalet, doğruluk temalarını yenilikçi bir anlayışla işleyen Tanzimat sanatçımız Ziya Paşa’nın pek çok dizesi özlü söz olarak günümüze kadar gelmiştir. Bu yazımı kaleme alırken kızımın gönderdiği bir maildeki Ziya Paşa’nın beyitlerini tekrar okurken dikkatimi çekti.  Ziya Paşa da toplumdaki genel kanaatten etkilenmiş olmalı ki, “ Bed asla necâbet mi verir hiç üniforma ; Zerdûz palan ursan eşek yine eşektir.” (Aslı kötü kişilere üniforma, süslü ve gösterişli kıyafetler soyluluk vermez; eşeğe altın işlemeli semer de vursanız eşek  yine eşektir.) dizelerinde aslı kötü, seviyesiz, cahil insanlara örnek verirken eşeği kullanmış. Bu örnek de bende eşeğe yapılmış bir haksızlık  izlenimi uyandırdı. Ziya Paşa belki de eşeğin dış görünüşünden etkilenip onu örnek göstermiş olabilir; ancak dünyamızda dış görünüşü itibariyle hiç de göze hoş gelmeyen bazı hayvanların da övülüp yüceltildiğini görmekteyiz. Fil, leylek, saksağan, bazı kedi cinsleri ve bazı balık türleri bunlara örnek verilebilir. Halbuki eşeğe dikkatle baktığınızda iri ve parlak çok güzel gözleri olduğunu görürsünüz.Bu yüzden yurdumuzun bazı yörelerinde aşıklar,sevgililerini “Eşek gözlüm” sözleriyle yüceltirlermiş. Şayet eşeğin sesi bazılarına hoş gelmiyorsa bu da onu aşağılamamız, adını kötüye çıkarmamız için geçerli bir neden değil. Aslanın kükremesi çok mu güzel, insana ürperti veriyor. Bazı hayvanların korkunç sesleri yanında eşeğin çift notalı anırması insana melodi gibi gelmeli. Ayrıca eşek, dört ayağıyla yere sağlam basarak dengeli yürür. Biz insanlar gibi sık sık dengesini kaybedip düşmez.

  Eşek, iş konusunda çok sabırlıdır. Üzerine ne kadar yük yüklerseniz yükleyin sesini çıkarmaz. Karnı aç mı, yorgun mu hiç düşünmeden onu yola sürün; o yükünü taşımaya devam eder. Aslında ben eşeklerle, gece gündüz demeden çok zor şartlarda evinin geçimini sağlamak, evine ekmek götürmek için alın teri döken emekçiler arasında benzerlik ve bağ olduğuna inanıyorum. İnsanın alın terine, emeğine saygı duymayanlar, kendi çıkarları için bu insanları acımasızca çalıştırır ve onları her zaman hor görüp aşağılarlar.   Eşek gibi çalışan bu emekçilerin de  onurlu bir biçimde, insanca bir yaşam sürmeleri en doğal hakları değil midir?

    Öteden beri toplumumuzda beden gücü ile canla başla çalışan emekçiler küçük görülmüş, sen hamalsın, sen amelesin, sen kapıcısın, sen köylüsün denerek aşağılanmış. İnsanlara hizmet için alın teri döken, namusuyla çalışan kişiler, insanları sömürerek, yalan dolanla kendilerine ve ailelerine haksız kazanç sağlayarak lüks bir yaşam süren varlıklı kişilerden daha değerli ve saygın olmalı.

      Eşeklere rüşvet vererek hiçbir iş yaptıramazsınız. Çünkü eşekler dürüsttür, rüşvetten anlamaz. Bugüne dek eşeklerin savaş çıkarıp en modern silahlarla genç-yaşlı, kadın-erkek, çoluk çocuk demeden ölümlere neden oldukları hiç görülmemiştir. Hiçbir eşek, eşine şiddet uygulamaz, aksine ona sevgiyle yaklaşır. Eşekler çıkarları için takiye[1] yaparak karşısındakini aldatmaz, dış görünüşü ile içi aynıdır. Şöyle çevremize baktığımızda dünyada yaşanan tüm kötülüklerin temelinde insanlar olduğunu görebiliriz. Pasteur’un şu sözü ne kadar anlamlı: “İnsanları tanıdıkça köpeğimi daha çok seviyorum.”

     Doğayı ve tüm canlıları çok seven ve şarkılarında bu sevgisini dile getiren rahmetli Barış Manço’nun “Arkadaşım Eşşek” şarkısı bizi çocukluk anılarımıza götürüyor ve duygulandırıyor. Yaban tayları, çilli horoz, kediler, sarıkız, minik buzağı, kuzular, oğlaklar ve daha niceleri belleğimizde canlanıyor. Gerçekten eşeklere sevgiyle yaklaşıp onun alnını, yelesini veya sırtını okşadığınızda çok mutlu olur ve tatlı bakışlarla size adeta gülümser. Ben bu duyguları Silivri’nin Seymen köyünde bir çiftçinin eşeğini severken bizzat yaşadım.

   Ben inanıyorum ki insanlar, emeğe ve emekçilerin haklarına gereken saygıyı gösterip hiçbir ayrım gözetmeksizin tüm  canlılara sevgi ve saygıyla yaklaştıkları takdirde dünya daha yaşanabilir hale gelecektir.

    Bu vesileyle buradan tüm alın teri dökenlere ve eşeklere selam gönderiyorum.


   Dr. Aziz BİRİNCİ





[1] Takiye: Gerçek inanç ve düşüncelerini gizleyip kendini olduğundan farklı göstermek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder