NEREDE O
ESKİ BAYRAMLAR
Mübarek Ramazanın son
günlerindeyiz.Bayrama kavuşmanın coşkusu ve mutluluğu şimdiden gönüllerimizi
kuşatmış durumda.Ancak,Birinci ailesi olarak bu bayramı buruk bir mutlulukla
karşılıyoruz.Canımızdan çok sevdiğimiz annemizin hastalığı,yatağında melekler
gibi mışıl mışıl uyuması hepimizi çok hüzünlendiriyor. Tüm yaşamını evinin
düzeni , çocuklarının huzur ve mutluluğu için,hayatın zorluklarıyla mücadele
ederek geçirmiş anacığımızın bu bitkin ve hareketsiz hali hepimizi derinden
etkiliyor. Onun bizim için yaptıkları,gece gündüz evde ,bahçede ,pazarda olanca
gücüyle koşuşturmaları, onca işinin arasında aile bütçemize katkı amacıyla
mahalledeki komşularımıza diktiği giysiler ve daha pek çoğu gözlerimizin
önünden bir film şeridi gibi geçiyor. “Hayatı dolu dolu yaşamak” bu olsa
gerek.Günümüzün ,adı anne olan fakat annelik vasıflarının zerresi
bulunmayan,sadece biyolojik anne olan bazı kadınlarını düşünüyorum da annemi
daha çok yüceltiyorum.Annemizin,çok titiz ve sert tabiatlı bir kişi olarak
tanıdığımız babamıza yaptığı hizmetleri,onun biz çocuklarıyla arasında
yaşanabilecek anlaşmazlıkları önleme konusundaki çabalarını da burada
zikretmeden geçemeyeceğim.
87 yıl boyunca eşine , ailesine ve çocuklarına
üstün bir gayretle hizmet eden,gereken şefkat ve ihtimamı gösteren
anacığımızın,hiç değilse biraz daha canlanıp bizimle sohbet etmesini canı
gönülden diliyor ve onun için yüce Allahımıza dua ediyoruz. İnşallah bu
bayramda da onun ellerini ve yanaklarını öpme mutluluğunu yaşarız.
Her zaman ,herkese karşı iyi niyetli,sevecen ve yüreği
sevgi dolu anneciğimizin hakkını ne yapsak ödeyemeyiz.Herhalde biz de
evlatlarımıza,annemizi örnek alarak,onun bize davrandığı gibi davranarak ona
layık olabilir,onu mutlu edebiliriz.
Bizim çocukluğumuzdaki bayramlar bugünkünden çok
farklıydı. Ailece pek varlıklı değildik,babamın iğne ucuyla güçlükle kazandığı
para kalabalık ailemizin ihtiyaçlarını karşılamakta çoğu kez yetersiz
kalıyordu.Bu durumda annemizin idareci niteliği ön plana çıkıyor ve
imkansızlıklardan imkan yaratarak bizi rahatlatıyordu.Tüm bu yoksunluklara
rağmen biz mutlu bir yaşam sürüyorduk.Annemizin bayram için bize
diktiği,ütüleyip hazırladığı giysilerle bayram sabahı neşeli bir kahvaltı
sonrası,büyükten küçüğe anne ve babamızın önünde sıra olup onların ellerini
öpme töreni yapardık. Rahmetli babam,bu konuda çok duyarlıydı. Bayram gelmeden
“Bu bayram acaba nereye tatile çıksak?” gibi bir düşüncemiz olmazdı.Zaten bu,bizim
için bir hayalden öte gidemezdi.Evimizdeki bayramlaşma sonrası mahalleye
dağılır,komşularımızın kapısını çalıp onlarla bayramlaşır ve mendil,şeker,bazen
birkaç kuruş harçlıktan oluşan hediyelerimizi alırdık.Sonra atlı
karınca,çeşitli oyunlar vb.Şimdi o mutluluk ve coşku dolu günleri anlatmaya
kalksam sayfalar sürer.O günleri ancak yaşayanlar bilir.
Günümüzde
bayramlar,insanlardan uzak herhangi bir tatil beldesine kaçıp orada vakit
geçirmek olarak algılanıyor. Hele bayram,hafta arası üç güne denk
geliyorsa,diğer iki günün de tatil yapılarak bayram tatilinin uzatılması
ihtimali insanları daha da mutlu ediyor.Halbuki bayramlar,dostluk ve kardeşlik
duygularının paylaşıldığı,insanların dargınlıklara,kırgınlıklara son verip
birbiriyle kucaklaştıkları çok özel ve güzel günlerdir. Sadece sevinçlerin
değil,sıkıntıların,yokluk ve yoksullukların da paylaşılıp,hasta ve dertlilerin
dertlerine ortak olunduğu,ihtiyaçlarının giderilmeye çalışıldığı günlerdir
bayramlar. Kimsesiz çocukların hatırlandığı,hiçbir ziyaretçisi olmayan
yaşlıların kapısının çalınıp gönüllerinin hoş edildiği bayram günlerinin,toplum
dayanışmasında ,millet olma,ortak duyguları paylaşmada çok önemli yeri olduğu
inkâr edilemez.
Ramazan ayı boyunca gece yarısı
sahurda bizi davul çalıp ilahiler söyleyerek uyandıran davulcu amcamız,bayram
günlerinde kapı kapı dolaşıp bahşiş toplarken ben ve benim gibi birkaç
arkadaşım,davulun coşkulu nağmeleri eşliğinde göbek atarak mahalleyi
dolaşırdık. Beni güler yüzle izleyen annem,”Oğlum,seni davulcuya çırak
vereceğim.” diye espri yapardı.
Günümüzde ise bayramda çoğu insan tatile
çıkmış, kapılar kapalı,kapıyı çalan davulcu ve çocuklar azarlanıp geri
çevriliyor.Onlardan bir güler yüz,birkaç kuruş bahşiş esirgeniyor. Kalın ve
yüksek duvarlarla çevrelerinden soyutlanmış sitelere girebilmek ne
mümkün.Güvenlik görevlilerine ve kapıcılara,evlere kimseyi almamaları
tembihleniyor. Kendi gereksiz ihtiyaçları için sınırsız harcamalarda hiçbir
sakınca görmeyen günümüz insanı,bayram kutlaması için kapısına gelen
yavrucaklara birkaç kuruş veya şeker vb. şeyleri vermekten kaçınıyor.Halbuki,o
çocukların başını okşayıp birkaç güzel sözle onları mutlu etse,küçük harçlıkla
sevindirse, onların saf ve masum bakışlarındaki sevinci,mutluluğu görüp onlar
da mutlu olurlar.
Hepimiz,insanların
bencilleştiğini,geçmişleriyle,kültürleriyle,gelenekleriyle bağlarını
kopardıklarını söyleyip şikayet ediyoruz. Acaba kendimizin de giderek bu ortama
uyup değiştiğimizin, bazı değerlerimizi giderek yitirdiğimizin farkına varıyor
muyuz? Değişen hayat ve çalışma şartları,bilimsel ve teknolojik gelişmeler bizi
ister istemez böyle bir yaşama yönlendiriyor,diye düşünüyorum.Ama,ne
yapalım,hayal bile olsa,artık o günleri yaşayamayacağımızı bilsek de insan o
günleri hatırlayıp mutlu oluyor, “Keşke günümüzde de o günleri yaşayabilsek!”
diye içinden geçiriyor.Hani demiş ya şair : “Geçmiş zaman olur ki hayali cihan
değer…”
Bu vesile ile herkese sağlık,huzur ve mutluluk dolu
nice bayramlar diliyorum.
Dr Aziz Birinci