7.2.13

Suriye dramı

-->
SURİYE  DRAMI
İki yılı aşkın bir süredir komşumuz Suriye’de iç karışıklık ve çatışmalar sürüyor.Buna savaş demeye dilim varmıyor. Savaşlar genellikle düzenli ordular arasında olur. Burada ise ordular arasında bir savaş söz konusu değil. İktidarı ellerinde bulunduran Beşar Esad yanlıları ile muhalifler kendi yurtlarında kendi kardeşleri ile çatışıyorlar. Rusya ve İran, Esad yanlılarını destekleyip onlara silah yardımı yaparken,öte yanda ABD , Fransa,İngiltere ise muhaliflerin yanında yer alıyorlar. Şu bir gerçek ki ortada beynelmilel emperyalist güçlerin çıkar çatışması var.Geçtiğimiz yıllarda Irak’ta ve Mısır’da Batılı sömürgeci devletler ve ABD’nin ortak çabalarıyla iktidarlar devrilmiş,pek çok insan canlarını kaybetmiş,atılan bombalarla şehirler harabeye dönmüştü. Bu ülkelerde değişen ne oldu? Halk huzura ve özgürlüğe kavuştu mu? Kesinlikle hayır. Yine karışıklık,yine çatışmalar,yine parçalanıp yok olan insanlar.  

Suriye’de insanlar tanklarla,uçaklardan atılan bombalarla,en modern silahlarla vahşice öldürülüyor. Şu ana kadar devam eden şiddet olaylarında ölenlerin sayısı 30 bini aşmış. Yangın,bir ülkeyi tamamen sarıyor,alevler her yanı kuşatıyor ve tüm insanlık,bu korkunç tablo karşısında aciz kalıyor.Demokrasi ve insan hakları Suriye’de ayaklar altına alınıyor. Göstermelik bazı barış çabaları da sonuç olumlu sonuç vermiyor.
Bir an için geçmişe dönüp,okullarda derslerde bize öğretilenleri hatırlıyorum. Birleşmiş Milletler teşkilatı,tüm dünyada milletler arasındaki anlaşmazlıkları sona erdiren,uluslar arası barışı sağlayan,insan haklarını her bağlamda koruyan bir kuruluş olarak bize tanıtılmıştı. Son yıllarda dünyada ve Suriye’de yaşananları gördükten sonra bize öğretilenlerin hepsinin yalan olduğunu bizzat yaşayarak anlıyorum.Suriye’de Birleşmiş Milletler ilkeleri ve uluslar arası yasalar hiçe sayılıyor.
Gün geçmiyor ki medyada Suriye’de yaşanan dramla ilgili görüntülerle karşılaşmayalım.Yakılıp yıkılan evlerinin enkazı arasında gözleri yaşlı,çaresiz biçimde yakınlarını arayanlar, yerde cansız yatan yavrusuna sarılıp ağlayan ana babalar,çukurlara atılmış cesetler,yıkılan yuvalar.Suriye ordusuna bağlı uçakların Halep Üniversitesine düzenlediği bombalı saldırıda,aralarında kadınların da bulunduğu 65 kişi yaşamını yitiriyor.200’e yakın kişi de yaralanıyor.Bir ilim yuvasında,okumaktan başka hiçbir amaçları olmayan gencecik insanlar hunharca katlediliyor. Halep’te 82 kişi, elleri arkadan bağlanarak idam edilip ırmağa atılıyor. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Her gün bu olaylara yenileri ekleniyor.


Suriye’de yaşanan olayların hepsi içler acısı,hepsi beni çok derinden etkiliyor;ancak oradaki çocukların dramı dayanılacak gibi değil.Resmi kaynaklardan alınan bilgilere göre,olayların başladığı 18 Mart 2011 tarihinden bu yana yaşanan çatışmalarda 4360 çocuk öldürüldü.Çocuklar silah altına alınıp göz göre göre ölüme gönderiliyor,canlı kalkan olarak kullanılıyor,cinsel taciz ve işkenceye maruz bırakılıyor.Modern silahların hedefindeki zavallı çocukların,kadınların,yaşlıların günahı ne? Çocukların yüzlerindeki korku ve dehşeti görmek,insanın yüreğini parçalıyor. Halbuki onlar saf,onlar masum,onlar savaşın vahşetinden habersiz…Onlar aç,susuz,çıplak,çaresiz bir biçimde ağlaşırken, bazı egemen devletler Ortadoğu’da oluşturdukları kurtlar sofrasından ne kadar pay koparabileceklerini hesaplıyorlar.
Bu satırları kaleme alırken büyük usta Nazım Hikmet’in,Hiroşima’ya atılan atom bombası ile ilgili dizeleri hatırıma geliyor. Bugün yaşananlarla ne kadar benzeşiyor değil mi?

          Saçlarım tutuştu önce,
          Gözlerim yandı,kavruldu,
          Bir avuç kül oluverdim,
          Külüm havaya savruldu,
          Benim sizden kendim için
          Hiçbir şey istediğim yok,
          Şeker bile yiyemez ki
          Kağıt gibi yanan çocuk.
          Çalıyorum kapınızı,
          Teyze,amca bir imza ver,
          Çocuklar öldürülmesin,
          Şeker de yiyebilsinler…

       
  Suriye’deki çatışmalar nedeniyle ülkelerinden kaçan insanlar komşu ülkelere sığınıyorlar.Son verilere göre bu mültecilerin sayısı 500 bini aştı. Türkiye’ye sığınanlar ise 200 bin civarında. Can korkusuyla yuvalarını,kıymetli eşyalarını terk edip,yanlarına aldıkları birkaç giysi ve yiyecekleriyle ülkemize sığınan bu insanların günahı ne? Havaların soğumasıyla barındıkları çadırlarda çok zor şartlarda yaşam mücadelesi veren,kadın,erkek,yaşlı,çocuk bu insanlar açlık ve bulaşıcı hastalık tehlikesiyle karşı karşıya.Çocuklar, kuyruklarda titreşerek bir kap yemek için saatlerce bekleşiyorlar…

      Siz hiç çadırda yaşadınız mı? Çadır yaşamının zorluklarını bilir misiniz? Ben yaşadım.Henüz çocuktum.Karabük Yeşil Mahalle’de bahçe içinde bir evimiz vardı. Bir gün,aniden heyelan oldu. Evimizin önünden itibaren toprak kitlesi çok aşağıdaki dereye doğru kayarak bazı binaların yıkılmasına neden oldu.Hepimiz korku içindeydik.Bizim ev de her an bu afetten etkilenebilir,hepimizin yaşamı tehlikeye düşebilirdi.Kaymakamlık ve belediye yetkilileri, mahalle sakinleri olarak bizi Dereevler mahallesinde Kızılay tarafından kurulan çadırlara naklettiler.Biz,on kişilik aile,bize tahsis edilen iki çadıra taşıdığımız birkaç zorunlu eşyalarımızla yaşamaya (buna yaşam denirse) başladık.Geceleri yerde yatıyor,soğuktan üşüyorduk.Şartlar çok kötüydü ve her an bir bulaşıcı hastalığa yakalanabilirdik.Bu konuda fazla ayrıntıya girip sözü uzatmayacağım.Siz neler yaşadığımızı tahmin edersiniz sanırım.O kabus gibi günleri hatırladıkça içim ürperiyor ve şu andaki halimize şükrediyorum.Tehlike geçince tekrar evlerimize yerleştik.
Çadır yaşamını bizzat yaşamış bir kişi olarak Suriyeli mültecileri daha iyi anlıyorum.Onların yüzlerindeki çaresizliği,umutsuzluğu daha iyi okuyabiliyorum ve bazı kesimlerin,bu çaresiz insanlarla ilgili düşünce ve eleştirilerine çok üzülüyorum.Lütfen biraz empati kuralım.Yani kendimizi onların yerine koyalım.Allah korusun,ülkemizde çatışmalar çıkmış,evlerimiz barklarımız bombalanıp harap edilmiş.Yakınlarımızdan bazılarını kaybetmişiz.Ölüm korkusu içinde en yakın ülkeye sığınmışız.Oradaki insanlar,yetkililer bize sırtlarını dönseler,bizi kaderimizle baş başa bıraksalar ne düşünürüz? Lütfen,biraz gerçekçi olalım,”Düşmez kalkmaz bir Allah”diye bir atasözümüz vardır. İnşallah Allah,bize Suriyeli kardeşlerimizin yaşadıkları sıkıntıları yaşatmaz.Ha,onlar hata yapmaz mı,onların içinde kendilerine yapılan yardımları satıp çıkar sağlayan insanlar yok mudur? Tabii ki olabilir. Onların da kusurları,bencillikleri olabilir,ancak umutlarını büyük ölçüde yitirmiş bu insanların içinde bulundukları ruh hallerini çok iyi değerlendirip  onları kaderleriyle baş başa bırakmamalıyız . En önemlisi,çocukların,yaşlıların,hastaların hatırı için onlara sırtımızı dönmemeliyiz.İçinde bulundukları şartları düşünüp onlara yardım elimizi uzatmalıyız.İnsan onurunu ve insan yaşamını korumak zorundayız.
Ünlü İngiliz şairi John Donne,bir şiirinde ne güzel ifade etmiş:
Hiç kimse ıssız bir ada
Kendi başına bir bütün değildir.
Her insan ,kıtanın bir parçası,
Gövdenin bir bölümüdür.
Bir toprak parçasını alıp götürse deniz,
Küçülür Avrupa…
…………
Her insanın ölümüyle eksilirim ben,
Çünkü ben bir parçasıyım insanlığın;
Öyleyse asla sorma
“Çanlar kimin için çalıyor?” diye.
Çanlar senin için çalıyor.

İnsanların,kendilerini çevrelerinden soyutlayıp tek başlarına yaşamaları,çevrelerinde gelişen olaylara karşı duyarsız kalmaları düşünülemez.Sadece kendilerini düşünen,bencil,çevresine,toplumsal olaylara duyarsız insanların çoğunlukta olduğu toplumlar,manen yıkılmaya mahkumdur.Biz,şayet çevremizde yaşanan haksızlıklara, zulümlere aldırmayıp,”Bana dokunmayan yılan,bin yaşasın.” mantığıyla hareket ederek ,tepkisiz,umursamaz kişiler olursak,bir gün sıra bize de gelecektir.İşte o zaman,feryatlarımızı kimse duymayacak,yardımımıza kimse gelmeyecektir.

Ben bir siyasetbilimci değilim.Ülkeler arasındaki çıkar çatışmaları,Suriye’deki gelişmelerin perde arkasında neler olduğu konularında yorum yapma ehliyet ve deneyimine de sahip değilim.Ancak ,ben her şeyden önce bir insanım,bir babayım. Suriye’de insanlık onuru ayaklar altına alınırken,genç-yaşlı,çocuk,kadın günde ortalama 100 kişi hunharca öldürülürken ben, bir insan olarak bunlara karşı nasıl duyarsız kalabilirim?
Kendini savunma imkanı olmayan zavallılara karşı bu saldırılar daha ne kadar sürecek? İnanıyorum ki,Suriye’de yaşananlar,insanlık tarihine bir kara leke olarak kaydedilecektir.
Dünyanın neresinde olursa olsun,ister Arap,ister Kürt,ister sünnî,ister Alevî,etnik kökeni,inancı ne olursa olsun tüm insanlar özgür biçimde,mutlu ve huzurlu yaşama hakkına sahip olmalıdır.İnsan yaşamını ve insan onurunu korumak,insanlığa karşı işlenen tüm suçlara karşı durmak,haksızlıkları,ölümleri engellemek uygar insanların en önemli görevi olmalıdır. Toplumsal dayanışma sayesinde pek çok sorun çözülebilir ve insanlar, daha huzurlu ve yaşanabilir bir dünyayı kendi elleriyle kurarlar.

Not: Bu yazımın biraz iç karartıcı ve çok duygu yüklü olduğunun farkındayım:ancak siz de takdir edersiniz ki yazdıklarım,buzdağının sadece görünen kısmı. Orada yaşanan acılar ve gerçek,bu yazdıklarımdan çok daha çarpıcı. Bu yüzden,bu konudaki hassasiyetimi lütfen mazur görünüz. Aziz BİRİNCİ